17 Ocak 2009 Cumartesi

Rapor 9

Gün geçmiyor ki yeni bir rapor daha eklenmesin... Evet efendim karşınızda 16 Ocak'ı 17 Ocak'a bağlayan Taşkışla gecesinin raporu.

Bu gece nüfusumuz diğer gecelere nazaran biraz daha fazlaydı. Biraz dediğime bakmayın 125 kişi vardı yahu. Neredeyse 2 katı. 1 tam bir yarım saatte yoklama ancak bitti zaten. Teker teker bütün sınıfları gez imza topla, kaybolan Emin'i ara bul kucakla getir falan derken ancak işte. Güzeldi ama. Gayet rahat geçti bizim açımızdan. Sağolsun öğrenci arkadaşlar da uyarıları dikkate aldılar bize yardımcı oldular bu konuda, kendilerine buradan da teşekkür ediyorum.

Gelelim neler yaşandığına... Taşkışla'nın genel bir portresini çizmeye çalışacağım sizlere tek bir atölyeye bağımlı kalmadan. Taşkışla'da gezerken 5 tip yaşam formuna rastladık. Proje-çizer, maket-yapar, gazete-okur, masada-uyur ve Emin-sever olarak isim verdim onlara ben. Her bir formun kendine has özellikleri var tabi. Sırayla açıklayayım:

Proje-çizer yaşam formu bildiğiniz gibi masasında laptopu önünde paftası elinde kalemleri dış dünyadan soyutlanmış bir vaziyette işinde gücünde takılan arkadaşlar. Paftalarıyla o kadar bütünleşmişler ki dışarıda olup bitenin farkında bile değiller. Yoklama listesi yerine birkaç tanesine mal varlığını bana devrettiğini belirten kağıt bile imzalattım yani o kadar diyeyim. Sevdim onları.

Maket-yapar ise önünde maket malzemeleri elinde maket bıçağı bir yandan dilini ısırıp bir yandan da gözünü kırpmadan kesip biçen insan modeli. Bunlar stresli biraz. Sürekli küfür ediyorlar ellerindeki makete. Haklılar da. Sürekli bidi bidi şeyler kesip oraya buraya yapıştırmak berbat bir şey. Allah kolaylık versin ne diyelim.

Gazete-okur türü ise en fazla ilgimi çekenlerden. Etrafındaki herkes çalışırken elinde gazetesi yanında çayı kahvesi ununu elemiş eleğini asmış bir şekilde yayılıp oturan bir model. Rahat adamlar yahu. Benim kafadan. Sevdim onları da.

Masada-uyur modeli aslında diğer modellerin saat 5'i geçtikten sona dönüştüğü tür olarak nitelendirilebilir. Bir nevi doğal seleksiyon sonucu yukarıdaki türlerin zayıf üyeleri masalara devrilip montların arasında kaybolmakta. Saat 12 de yatanları vardı yahu. Adam bildiğin evindekinden rahat uyuyor. Saygı duydum onlara.



Ve en tehlikeli tür. Emin-sever. Abi bunlardan çekmediğimiz kalmadı. Sırf zevk olsun diye Emin Onat maketini oradan oraya gezdiriyorlar. Arkadaşım sana buradan sesleniyorum senin fakülteni kuran adam o. İlk dekan. Onu da geçtim rektör bile olmuş. Adamın kemikleri sızlamaz mı sen onunla oynarsan? Ne zaman görsem adamcağız kucaktan kucağa geziyor. Tuvalete falan götürmeye bir şey demiyorum bak doğal ihtiyaç sonunda. Ama geri getirmemişsiniz. Ayıp yahu. Adam dile gelse kim bilir neler diyecek size ama... Rica ediyorum Emin'imi rahat bırakın. Aaa.

Bu kadar gevezelikten sonra Taşkışla profilini gözümüzün önünde canlandırmış olduk. Şimdi de gece neler yaşandığına kısaca değinelim.

Malum bu geceki görevli temsilci nöbetçi gardiyanlardan biri bendim. Öbür arkadaş bütün gece uyuduğu için arada devriyeye ben çıkmak zorunda kaldım. 2. kat amfilerine falan bakındım birileri var mı acaba alem falan yapıyorlar mı yine diyerekten. 231 den bir takım sesler geliyordu. Anlam veremedim önce. İçerisi de nasıl karanlık... Üç buçuk atıyorum resmen. Cesaretimi toplayıp içeri girmeye karar verdim. Kapıyı açtım tam içeri girerken yüzüme bir şey çarptı. Bir çığlık attım. Ama sonra onun sadece bir perde olduğunu farkettim. Utandım kendimden. Ulan dedim bu muymuş yani... Neyse daldım içeri. İleriden garip garip sesler geliyordu böyle hırlama gibi. Büyük ihtimalle biri uyuyakalmış diye düşündüm. Sesin kaynağına doğru ilerledim. Her adımda biraz daha sıklaşıyordu hırıltı. İyicene yaklaşmıştım. Kalbim küt küt atıyordu. Tam eğilecekken bir şeyin üzerine bastım. O anda bir feryat koptu. Ama nasıl. Dizlerimin çözüldüğünü hissettim. Taşkışla'nın altında yatır olduğunu söylemişlerdi de inanmamıştım. Bildiğim bütün sureleri okumaya başladım. Buraya kadarmış diyordum içimden. Ayağım hala yerdeydi ve çığlık kesilmiyordu. Koşarak uzaklaşmak istiyordum ama çakılmıştım adeta. Sonra kıpırdayabildim bir an için. O an farkettim ki kedinin kuyruğuna basıyormuşum. Ama bir ışık gördüm yani o kadar diyeyim. Bana geel geel diyordu. Ödüm şeyime karıştı. Sonra çıktım hemen oradan.

Bu şokun üzerine karanlık yerlere girmemeye karar verdim. Çıktım atölyeleri dolaştım falan kural ihlali var mı diye. Çok şükür yamuk yapan olmadı. Güvenlikle de konuştum onlar da herhangi bir vakaya rastlamamış. İyi bari dedim biraz uyuyayım gidip. 203 e döndüm, masaya kıvrılıp uyudum.

Sabah 7 gibi uyandığımda bir hışırtı geliyordu yan masadan. Başta umursamadım ama masanın üzerinde kahvaltı için aldığımız salam ve kaşar peynirinin olduğunu hatırlayınca fırladım yerimden. Az kalsın yere düşüyordum. Tahmin ettiğim gibiydi. Kuyruğuna bastığım hayvan kahvaltıma saldırıyordu. Ensesinden tuttuğum gibi attım dışarıya. Sonra yukarı 3400 koridoruna çıktım. Adamlar hala çalışıyorlardı yahu. Maşallah dedim böyleleri varken sırtımız yere gelmez. Takdir ettim hepsini.

Pek rapor formatında olmadı ama bayağı yazmışım be. İnşallah buraya kadar üşenmeden okuyan fazla kişi yoktur. Bu mu lan yazdığın demeyin sonra.

Ama bitmedi. Kapanışı da gecenin sürpriz röportajıyla yapıyorum. Evet, tahmin ettiğiniz kişi. Emin Onat bizleri kırmadı ve röportaj yapmayı kabul etti. Şimdi sizi röportajımla başbaşa bırakıyorum.


+Emin Bey merhabalar. Sizinle kısa bir röportaj yapabilir miyiz?

-Elbette canım neden olmasın.

+Sağolun efendim. Birkaç sorum olacak size.

-Sor bakalım elimden geldiğince cevaplarım.

+Peki efendim. Öğrencilerin size olan yoğun ilgisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizi sürekli okulda geziriyorlar, kucaklarında taşıyorlar, jürilerine bile getirmişler hatta. Bu durumdan rahatsız mısınız?

-Valla evladım artık yaşımı başımı aldım ben biliyorsun. Zor oluyor oradan oraya gezip durmak. Ama gençlere de örnek olmak lazım. Onlar beni kendilerine idol seçmişler. Seviyor çocuklar. Ben de onları sevdim. Tuvalete götürdüler geçen gün ama bir yanlışlık olmuş galiba kızlar tuvaletine gittik. Çıkamadım da oradan. Sabaha kadar çığlık atıp durdu yavrucaklar. İçim acıdı. Yapmasınlar böyle.

+Serginiz hakkında ne düşünüyorsunuz peki?

-Sergiyi çok beğendim, gururlandırdı beni. Demek ki yaptığım şeylere bu kadar değer veriliyormuş ki adıma sergi açılmaya layık görülmüşüm. Emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum.

+Hocam bir de şöyle bir dedikodu var. Biliyorsunuz Venüs heykeli bu seneye kadar hep 231 koridoruna bakıyordu ama bu sene 203 koridoruna döndü, yani sizin serginizin olduğu koridora. Aranızda bir şeylerin olduğu söyleniyor. Bu doğru mu?

-Bir gün ortaya çıkacağı belliydi zaten.

+Nasıl yani? İddialar doğru o zaman.

-Bir bakıma evet. Anlatayım o zaman. Biz Venüs Hanım ile bu sene tanıştık. Başlarda pek anlaşamıyorduk. Malum çağ farkı var aramızda. Ama sonradan muhabbetimiz koyulaştıkça bir takım şeyler hissetmeye başladık birbirimize. Şimdi de farkettiysen karşı karşıya duruyoruz zaten. Konuşuyoruz bütün gün.

+Farkettim zaten hocam fotoğrafını bile çektim.


- Ooo sen de az değisin hani. Yalnız güzel çıkmışız fotoğrafta.

+Ee hocam işimiz bu. Ehehe.

- Bak sana bir şey daha söyleyeyim. Venüs göbeğine dövme yaptırmış kalpli falan. Benim için. Çok hanımefendi yahu.

+Merak etmeyin hocam o da gözümüzden kaçmadı.

-Ohoo sen aşmışsın oğlum. Harcanıyorsun buralarda.

+Teveccühünüz hocam. Hocam size bir de sürprizimiz olacak. Sizi Venüs Hanım ile biraraya getirmeyi planladık. Ne dersiniz? Sizce de hoş olmaz mı?

-Olmaz olur mu... Ziyadesiyle memnun olurum.

+Peki hocam buyrun gidelim o zaman.

(Ve bu mutlu çifti biraraya getirdik. İkisinin de mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Çok sevinmişlerdi. Teşekkür ede ede bir hal oldular. İşte o mutluluk tablosu)

-Evladım çok teşekkür ederim gerçekten. Bana verilen en güzel hediyelerden biriydi bu. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.

+Estağfurullah hocam ne teşekkürü. Ama Sayın Dekanımız Orhan Hoca ile görüşüp okulda kalma iznini sürekli hale getirtebilirseniz bizim için çok iyi olur.

-Elimden geleni yapacağım evlat söz veriyorum. Hocanız anlayışlı biri zaten sorun çıkacağını sanmıyorum.

+Çok teşekkürler hocam. Sizinle bir hatıra fotoğrafı çektirebilir miyim peki?

-Ne demek evladım çok memnun olurum. Seni de çok sevdim zaten arada uğra çayımızı iç.

+Merak etmeyin hocam yine görüşeceğiz sizinle.



Röportajmız da bu şekildeydi. Güzel bir gece geçirdik. Bize bu imkanı veren Orhan Hocamıza bir kez daha teşekkür etmeyi kendime borç bilirim. Emin Onat ile olacak olan görüşmesinin de sonucunu merakla bekliyoruz.

1 yorum:

  1. ahaha .lmao.
    şu 231'deki olaya bittim yahu! n___n
    süper rapor.. :P

    YanıtlaSil